Hayatta herkesin hayalinde zengin olmak mutlaka vardır. Pahalı arabalar, havuzlu, bahçeli bir villa, ünlü modacıların tasarladığı giysiler, muhteşem otellerde tatiller herkesin hayalini süsler…
Zengin olmak için eskiden belli meslekler vardı; doktor, mühendis, avukat, bankacı, müdür veya CEO olmak. İdeallerini belirli mesleklerle sadece zengin olunur gibi tasarlayanlar, bu mesleklerde değillerse, çaresiz kaldılar demektir. Hele müdür, Ceo, başkanlık, üst düzey yöneticilik için belirli bir yaşta olmanız gerekiyor.
‘Ben yaşlanmayı beklemek istemiyorum’ diyenler için sanal alemde bir çok yazılar yazılmış, önerilerde bulunulmuş. İnsanın aklına gelen ilk cümle şu oluyor: “Bu öneride bulunan insanlar neden kendileri zengin olmuyor?”
Hoca misali…
‘Hoca’nın dediğini yap, yaptığını yapma’ gibi…
Size bir gerçekten esinlendiği belirtilen bir hikaye anlatayım…
Günlerden Cuma...
İzmir’de hamallık yapan cahil bir adam Karşıyaka’dan Konak’a Cuma namazını kılmaya gider. Cuma namazında imam hutbe okumaktadır:
“Kim ki bir şeye inanır, ihlas ile besmele çekerse, o şeyi her ne olursa olsun onu yapar. Mesela, suda yürümek isteyen insan, kalben inanır ve ihlas ile besmele çekerse, o suda ya da denizde yürür”
İmamın bu sözlerini duyan hamal, cami çıkışı tekneye binmek yerine suyun üzerinden Karşıyaka’ya yürüyerek gider. Eşi sorar:
“Hayırdır bey, bugün erken geldin eve”
Hamal büyük bir keyifle durumu anlatır. Eşi:
“O hocayı yemeğe çağıralım” der.
Hamal, ertesi günü yine Konak’taki camiye gider. İmamı yemeğe davet eder. Yemek teklifini kabul eden imam ile hamal Konak’tan Karşıyaka’ya geçecektir. Hamal, ihlas ile besmele çekerek denize yürümeye başlar. Bakar ki imam yok yanında…
Deniz kenarında bekleyen imama seslenir:
“Hocam haydi gelmiyor musun?”
Tekneyle gideceklerini zannederek büyük şok yaşayan imam:
“Arkadaşım sen epey yol almışsın, inanmışsın. Senin yolun açık olsun. Ben daha o mertebeye gelemedim” der…
Bu hikayeden sonra sanalda yazılan ve insanların umudu olan “Zengin olmanın sırrı” gibi önerileri yazanların yazdıklarına inanmadıklarını ve umut dağıttıklarını görüyoruz.
Şu da unutulmamalı ki;
Bu önerileri dikkate alarak, inanarak uygulayanların da zengin olduklarını ve o öneriyi aldıkları sitelere teşekkür yazısı yazdıklarını da görüyoruz.
İnanıp inanmamak sizlere kalmış…
İşte zengin olmanın sırları…
1) Kararlı Olun
Bir işe girmeden önce nasıl bir iş yapacağınıza karar verin. Bunun anlamı şu: Nasıl bir marka üreteceğinize karar verin, markanızın servis olanaklarını sağlayın, satış yetkinizi çoğaltın. En iyisini yapmak için başkalarıyla beyin fırtınası yapın…
2) Dosya Hazırlayın
İş dünyasına girdiğinizde, markanızı yaratırken internet aracılığıyla imalatçılarla iletişim kurmaya çalışın. İmalatçılarla tanışmadan önce düşüncelerinizde kararlı olduğunuzu gösterin. Ticari markanızda ve patentinizde herhangi bir sorun olmadığını göstermeye çalışın. Franchise verip vermeyeceğinize karar verin. Bu konuda size yardımcı olabilecek internet adreslerinden yararlanın…
3) Piyasa Araştırması Yapın
Dosyanızı güvendiğiniz başka insanlara gösterin, beğenip beğenmediklerini, daha iyi olup olamayacağını sorun. Görüntünüze önem verin. Potansiyel müşterilerinizi gösteren bir araştırmayı ürününüzle birlikte sunun. Bunun için marka çalışması yapan firmalardan destek alabilirsiniz…
4) Sermaye Çalışmalarına Başlayın
Ne kadar para ile başladığınız hiç önemli değil ama mutlaka bir şirket kurmak için çok paraya ihtiyacınız olacaktır. Bunun için kredi almayı düşünebilirsiniz. Banka müdürleriyle konuşarak hangi şartlarda kredi alabileceğinizi öğrenin. Düşünceleriniz için size kaynak sağlayacak sponsorlar bile bulabilirsiniz…
5) Kendinize Hedef seçin
Gerekli çalışmaları tamamladıktan sonra kendinize haftalık, aylık ve yıllık hedefler belirleyin ve onlara göre hareket edin. Başarınızın engellere takılmaması için ulaşabileceğiniz hedeflere göre hareket etmelisiniz. Böylece hiçbir zaman motivasyonunuzu kaybetmezsiniz…
18 Eylül 2010 Cumartesi
8 Eylül 2010 Çarşamba
‘Hayırlı’-‘İyi’ bayramlar…
Uzun yıllar sonra bayram ile seçimi bir arada yaşıyoruz. Tabii bu seçim biraz daha farklı… Birileri milletvekili veya belediye başkanı olmuyor. Yeni anayasa seçiliyor.
Velhasıl…
Ramazan ayı boyunca, mübarek ayın hikmetinden daha çok referandum tartışıldı. Kimi partiler ‘evet’, kimi partiler ise ‘hayır’ oyu için gece gündüz çalıştı.
‘Evet’çiler hayır kelimesini rafa kaldırarak ‘İyi’ kelimesini dillerine dolarken, ‘Hayır’cılar ise iyi kelimesini lugatlarından çıkararak ‘Hayırlı’ kelimesiyle halkın karşısına çıktı, kapı kapı dolaştı.
Nitekim...
Bir bayramın uzun yıllar sonra bir seçimle karşımıza gelmesiyle yine bayramdan çok referandum konuşulacak. Kim ‘Evet’ kim ‘Hayır’ diyecekleri duyacağız gazetelerde, televizyonlarda…
Eski bayramları özleyen vatandaşlar ise, bu durumdan ciddi şekilde sıkılmışa benziyor.
Hatta…
‘Şu referandum bitse de kurtulsak’ diyenler bile var. Ama nafile. Çünkü, referandum sonrası genel seçim startları veriliyor hemen ardından…
Bir de şimdiye kadar yaşanmayan bir olayı yaşadık Ramazan ve referandum süresince.Toplumun ileri gelen kişileri ve kuruluşları basının karşısına çıkarak, “‘Evet’ ya da ‘Hayır’ oyu kullanacağım” açıklamaları yer aldı.
Bence bu açıklamalar vatandaşları etkileyecek bir durum değil. Kim ne demiş, neden demiş? Kimin umurunda…
Benim yurdum insanı, son güne kadar bekler, siyasileri dinler, sandığa gider, siyah örtülerle kapalı o küçük odacıkta kararını verir ve oyunu atar.
Tıpkı ibadet gibi…
Allah ile kul arasında gerçekleşen bir olay. O’nun kime oy verdiğini sadece Allah ile kendisi bilir… Eşi dahi bilemez kime neden oy verdiğini.
Şimdi bu yazımı okuyan herkes, benim oyumun rengini yazacağımı düşünüyor. Ama ben burada oyumun rengini yazmayacağım.
Çünkü…
Ben de kararımı sandıkta o küçücük odacığın içine girince vereceklerdenim. Basının karşısına geçip de, “ben ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyeceğim” diyenlerden değil.
O yüzden…
Yazımın başlığını bayram kutlamasıyla atayım dedim ama, ‘İyi Bayramlar’ desem, ‘Bu evetçi’ diyecekler. ‘Hayırlı bayramlar’ desem ‘Bu hayırcı diyecekler’ iyisi mi ikisini bir yazayım dedim.
Ancak…
Şu da aklımdan geçmedi değil. Önce ‘Hayırlı’ ya da ‘Evet’ yazdın, ‘Sen hayırcısın-evetçisin’ diyenler de olacaktır. Referandumun ülkemiz için ‘Hayırlı-İyi’ olmasını diliyorum.
Gelelim Ramazan Bayramı’na…
Eski bayramları o kadar özlüyoruz ki, bunu ne kadar dillendirsek de yine bildiğimizi yapıyoruz.
TV ve bilgisayar başından kafamızı kaldıramıyoruz nedense...
Her ne olursa olsun, yine de bayramlar insanların hoşgörü, kardeşlik ve sevgi duygularını ön plana çıkarıyor. Sadece bayramlarda değil, yılın her ayında, her gününde hoşgörü, sevgi ve kardeşlik duyguları ön planda olmalı.
‘İnsanları sevin Yaratan’dan ötürü’ sözünü hiçbir zaman unutmamak lazım. Yoksul, fakir ve fukarayı da unutmamak lazım bayramlarda. Evine 1 ekmek bile alamayan insanları unutmayıp, halimize şükretmek lazım.
Gundem16.com okurlarının Ramazan Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyor, daha nice bayramlar diliyorum.
Her şey gönlünüzce olsun, her gününüz bayram olsun…
Sağlıcakla kalın…
Velhasıl…
Ramazan ayı boyunca, mübarek ayın hikmetinden daha çok referandum tartışıldı. Kimi partiler ‘evet’, kimi partiler ise ‘hayır’ oyu için gece gündüz çalıştı.
‘Evet’çiler hayır kelimesini rafa kaldırarak ‘İyi’ kelimesini dillerine dolarken, ‘Hayır’cılar ise iyi kelimesini lugatlarından çıkararak ‘Hayırlı’ kelimesiyle halkın karşısına çıktı, kapı kapı dolaştı.
Nitekim...
Bir bayramın uzun yıllar sonra bir seçimle karşımıza gelmesiyle yine bayramdan çok referandum konuşulacak. Kim ‘Evet’ kim ‘Hayır’ diyecekleri duyacağız gazetelerde, televizyonlarda…
Eski bayramları özleyen vatandaşlar ise, bu durumdan ciddi şekilde sıkılmışa benziyor.
Hatta…
‘Şu referandum bitse de kurtulsak’ diyenler bile var. Ama nafile. Çünkü, referandum sonrası genel seçim startları veriliyor hemen ardından…
Bir de şimdiye kadar yaşanmayan bir olayı yaşadık Ramazan ve referandum süresince.Toplumun ileri gelen kişileri ve kuruluşları basının karşısına çıkarak, “‘Evet’ ya da ‘Hayır’ oyu kullanacağım” açıklamaları yer aldı.
Bence bu açıklamalar vatandaşları etkileyecek bir durum değil. Kim ne demiş, neden demiş? Kimin umurunda…
Benim yurdum insanı, son güne kadar bekler, siyasileri dinler, sandığa gider, siyah örtülerle kapalı o küçük odacıkta kararını verir ve oyunu atar.
Tıpkı ibadet gibi…
Allah ile kul arasında gerçekleşen bir olay. O’nun kime oy verdiğini sadece Allah ile kendisi bilir… Eşi dahi bilemez kime neden oy verdiğini.
Şimdi bu yazımı okuyan herkes, benim oyumun rengini yazacağımı düşünüyor. Ama ben burada oyumun rengini yazmayacağım.
Çünkü…
Ben de kararımı sandıkta o küçücük odacığın içine girince vereceklerdenim. Basının karşısına geçip de, “ben ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyeceğim” diyenlerden değil.
O yüzden…
Yazımın başlığını bayram kutlamasıyla atayım dedim ama, ‘İyi Bayramlar’ desem, ‘Bu evetçi’ diyecekler. ‘Hayırlı bayramlar’ desem ‘Bu hayırcı diyecekler’ iyisi mi ikisini bir yazayım dedim.
Ancak…
Şu da aklımdan geçmedi değil. Önce ‘Hayırlı’ ya da ‘Evet’ yazdın, ‘Sen hayırcısın-evetçisin’ diyenler de olacaktır. Referandumun ülkemiz için ‘Hayırlı-İyi’ olmasını diliyorum.
Gelelim Ramazan Bayramı’na…
Eski bayramları o kadar özlüyoruz ki, bunu ne kadar dillendirsek de yine bildiğimizi yapıyoruz.
TV ve bilgisayar başından kafamızı kaldıramıyoruz nedense...
Her ne olursa olsun, yine de bayramlar insanların hoşgörü, kardeşlik ve sevgi duygularını ön plana çıkarıyor. Sadece bayramlarda değil, yılın her ayında, her gününde hoşgörü, sevgi ve kardeşlik duyguları ön planda olmalı.
‘İnsanları sevin Yaratan’dan ötürü’ sözünü hiçbir zaman unutmamak lazım. Yoksul, fakir ve fukarayı da unutmamak lazım bayramlarda. Evine 1 ekmek bile alamayan insanları unutmayıp, halimize şükretmek lazım.
Gundem16.com okurlarının Ramazan Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyor, daha nice bayramlar diliyorum.
Her şey gönlünüzce olsun, her gününüz bayram olsun…
Sağlıcakla kalın…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)