Fenerbahçe’nin Ankaragücü’nü 3-0 yenmesinin ardından Bursaspor’da taraftarlar başta olmak üzere herkes şampiyonluğun gittiğini düşünüyordu…
Tüm Türkiye’de basına verilen demeçlerde Bursaspor’un gönüllerin şampiyonu olduğu açıklamaları yapılarak bir şekilde Fenerbahçe’nin ipi göğüsleyeceğine inanılıyordu…
Ancak…
Bu teoriye inanmayan birileri vardı…
Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı, Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam ve talebeleri…
Bu isimler dışında kimsenin umudu kalmamıştı şampiyonluktan…
Hatta taraftarlar, Beşiktaş maçında şampiyon olunamasa bile kutlama yapmak istediklerini belirtiyorlardı…
Bursaspor yönetim kurulu, şampiyon olunamasa bile Beşiktaş maçı sonrası temsili şampiyonluk kupası vereceklerdi futbolculara…
Maç günü geldi, Bursa sokak ve caddelerinde maç saatinde polislerden başka kimse kalmamıştı…
Stada giremeyenler Kültürpark’a akın etmiş, oradaki kafelerde dev ekrandan maçı izliyorlardı…
Karşılaşma başladı, tribünler tıklım tıklım dolmuştu…
İlk yarıda belki de maçın en kritik pozisyonu yaşandı. Beşiktaş’lı İsmail’in 90’a giden topunu çıkaran kaleci İvankov, şüpseiz şampiyonlukta büyük payı oldu…
Ve ilk geldiği günden buyana hep yazdığım Bursaspor’un Alex’i Batalla’dan gelen muhteşem gol şampiyonluğun kapılarını aralamıştı…
Ali Tandoğan’ın golüyle rahatlayan Bursaspor’da artık herkes Kadıköy’den gelecek haberleri bekliyordu…
İlk haber Fenerbahçe’nin 1-0 öne geçtiği yönündeydi… Tam bu sırada ikinci bir haber geldi: Fenerbahçe: 1 Trabzonspor:1…
Herkes dua ediyordu, maçın böyle bitmesi için…
Dakikalar ilerledikçe heyecan doruğa çıktı ve her iki maçın bitmesinin ardından Bursaspor tarih yazdı…
Tam bu sırada…
Fenerbahçe’nin de yanlış anonsla şampiyonluk kutlamaları yaptığını öğrendik…
Onların da sevinmeye hakkı vardı tabiî ki 5 dakika da olsa…
Ne olsa ligi ikinci bitirmiş, son haftaya lider girmişlerdi…
Şampiyonluk coşkusu sadece Bursa’da değil Türkiye’nin dört bir yanında kutlanmaya başlamıştı…
İhlas Haber Ajansı’ndan dönen haberlere baktığımızda, ilk kutlama Çorum’dan geldi…
Ardından…
Kardeş kulüp Ankaragücü, İzmir, Balıkesir, Şanlıurfa ve şampiyonluğun gelmesinden Bursaspor’un önünü açan diğer bir Anadolu takımı Trabzon…
Bursaspor, ligde bir devrim yarattı…
Kuruluşundan bu yana ilk defa gelmişti şampiyonluk…
Belki bir daha olamayacak…
Kim bilir belki de o sene, önümüzdeki sene de olacak…
Bursaspor’un kasası parayla doldu…
Artık bundan sonra önümüze bakmalı…
Şampiyonlar Ligi için Sağlam transferler yapmalıyız…
Başta Başkanımız İbrahim Yazıcı, hocamız Ertuğrul Sağlam, teknik heyet, futbolcular ve Türkiye’nin en büyük taraftarlarına teşekkür ediyor, başarılarını kutluyorum…
Kim ne derse desin hak ederek şampiyonluğu alan Osmanlı kenti Bursaspor, İstanbul’u fethetti…
İnşallah Avrupa’da ve önümüzdeki sezonda da bu başarılar devam eder…
Sağlıcakla kalın…
27 Mayıs 2010 Perşembe
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Kupa maçında ‘Aziz’lik mi var?
Turkcell Süper Ligi’n lideri Fenerbahçe, Trabzonspor ile oynadığı kupa finalinde terim yerindeyse Türkiye Kupası’nı hediye etti.
Maçın ilk yarısında pozisyona bile giremeyen Fenerbahçe, ikinci yarı başında Alex’in şık golüyle 1-0 öne geçmişti…
Her şey buraya kadar normal görünüyor ama…
Golden sonra ne hikmetse Daum, orta sahanın bel kemiği Emre’yi çıkartıp formsuz Deivid’i oyuna dahil etmek istedi.
Tam bu sırada…
Trabzon’un Umut’la gelen beraberlik golü maçın atmosferini değiştirdi diye düşünürken…
Emre’yi oyundan alan Daum, maçın 87. dakikasına kadar 2-1 mağlup olmalarına rağmen kenarda bekleyen Semih ve Gökhan Ünal’ı almayı aklından bile geçirmedi.
Alex’in gezinmelerinden tutun kaleci Volkan’ın şutları seyretmesine, Mehmet Topuz’un havaları sonucunda Trabzonspor, isteksiz Fenerbahçe’nin elinden kupayı hiç zorlanmadan aldı.
Bunun yanında…
İnsanın aklına öyle senaryolar geliyor ki…
Bunlardan en önemlisi de, sezon başında taraftarlarına 3 kupa sözü veren Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın şampiyonluk yolunda son maçta Trabzonspor maçını düşünerek kupayı verdi mi acaba?
Maça bakıldığında Aziz Yıldırım, Fener gol atınca sevinmiyor, rakip gol atınca hiç tepki vermiyor. Ne oldu bu Aziz’e de, vurdum duymaz davranıyor?
Ne mi oldu? Hemen söyleyelim…
Fenerbahçe, kupayı alsaydı ne kadar alacaktı? 1 milyon 500 bin lira…
Kupayı alamasaydı ne kadar alacaktı? 900 bin lira…
Peki siz olsanız, 600 bin lirayı mı tercih edersiniz yoksa 100 milyon lirayı mı?
Aziz Yıldırım’ın maçtaki rahatlığına bakılırsa 100 milyonu tercih ettiği görülüyor. 27 yıldan buyana Türkiye Kupası’nı alamamış, bu sene de müzesine götürmese ne değişecek…
Ama şampiyon olamazsa çok şey değişecek…
Bu hafta Ankaragücü maçı ligin şampiyonunu belirleyecek. Tabi Aziz Yıldırım ile Melih Gökçek arasında gizli bir anlaşma daha olmazsa…
Son maça kalırsa, açıkça söylüyorum Fenerbahçe şampiyon olur…
Aziz kokular aldığımız final maçında Fenerbahçe’yi yenerek (!) kazanan Trabzonspor’a Türkiye Kupası’nın hayırlı olmasını dilemekten başka bir söz kalmıyor geriye…
Sağlıcakla kalın…
Maçın ilk yarısında pozisyona bile giremeyen Fenerbahçe, ikinci yarı başında Alex’in şık golüyle 1-0 öne geçmişti…
Her şey buraya kadar normal görünüyor ama…
Golden sonra ne hikmetse Daum, orta sahanın bel kemiği Emre’yi çıkartıp formsuz Deivid’i oyuna dahil etmek istedi.
Tam bu sırada…
Trabzon’un Umut’la gelen beraberlik golü maçın atmosferini değiştirdi diye düşünürken…
Emre’yi oyundan alan Daum, maçın 87. dakikasına kadar 2-1 mağlup olmalarına rağmen kenarda bekleyen Semih ve Gökhan Ünal’ı almayı aklından bile geçirmedi.
Alex’in gezinmelerinden tutun kaleci Volkan’ın şutları seyretmesine, Mehmet Topuz’un havaları sonucunda Trabzonspor, isteksiz Fenerbahçe’nin elinden kupayı hiç zorlanmadan aldı.
Bunun yanında…
İnsanın aklına öyle senaryolar geliyor ki…
Bunlardan en önemlisi de, sezon başında taraftarlarına 3 kupa sözü veren Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın şampiyonluk yolunda son maçta Trabzonspor maçını düşünerek kupayı verdi mi acaba?
Maça bakıldığında Aziz Yıldırım, Fener gol atınca sevinmiyor, rakip gol atınca hiç tepki vermiyor. Ne oldu bu Aziz’e de, vurdum duymaz davranıyor?
Ne mi oldu? Hemen söyleyelim…
Fenerbahçe, kupayı alsaydı ne kadar alacaktı? 1 milyon 500 bin lira…
Kupayı alamasaydı ne kadar alacaktı? 900 bin lira…
Peki siz olsanız, 600 bin lirayı mı tercih edersiniz yoksa 100 milyon lirayı mı?
Aziz Yıldırım’ın maçtaki rahatlığına bakılırsa 100 milyonu tercih ettiği görülüyor. 27 yıldan buyana Türkiye Kupası’nı alamamış, bu sene de müzesine götürmese ne değişecek…
Ama şampiyon olamazsa çok şey değişecek…
Bu hafta Ankaragücü maçı ligin şampiyonunu belirleyecek. Tabi Aziz Yıldırım ile Melih Gökçek arasında gizli bir anlaşma daha olmazsa…
Son maça kalırsa, açıkça söylüyorum Fenerbahçe şampiyon olur…
Aziz kokular aldığımız final maçında Fenerbahçe’yi yenerek (!) kazanan Trabzonspor’a Türkiye Kupası’nın hayırlı olmasını dilemekten başka bir söz kalmıyor geriye…
Sağlıcakla kalın…
Yılmaz Amca’mızı kaybettik…
Bursa basınında bir duayen, bir çınar devrildi dün…
7’den 70’e kadar herkesin sevgilisi, her genç gazetecinin örnek aldığı, her öğrencinin bilgi birikiminden yararlandığı Yılmaz Amca’mız (Akkılıç) hayata gözlerini yumdu…
Gundem16.com’da yazılarını bana yollarken, ‘Aman Mesut, yazının orijinalini bozma’ derdi. Çünkü O, okuyucusunun nasıl bir yazı sitilinden hoşlandığını bilir, okuyucularının yazısını rahat sıkılmadan okuması için elinden geleni yapardı…
Köşe yazılarını mutlaka Ariel yazı formatında yazardı…
Bir dönem Avrupa gazetesinde de birlikte çalışmıştık Yılmaz Amca ile…
Tarih 12 Mart 2010’u gösteriyordu. Bir telefon çaldı, telefondaki ses;
‘Mesut yazımı mail attım. Ama bu yazımı mutlaka oku’ dedi…
Yılmaz Amca’nın bana gönderdiği bu son yazısıydı… Belki de kendisi de biliyordu ya da hissetmişti ki, başlığını ‘Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz…’ diye atmıştı…
Yazısında Türkiye gündemini değerlendiren Yılmaz Amca, yazısının sonunu şöyle tanımlamıştı;
Güldürmeyin insanı!
Adam elde testere çıkmış ağacın tepesine, kocaman bir ana dalı kesmeye çalışmakta. O sıra yoldan geçen “Bindiğin dalı kesiyorsun” diye seslenmiş ama dinleyen ki?
O misal…
Türkiye nereye gidiyor?
Yoksa ünlü deyişteki gibi:
Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz...
Toprağın bol olsun Yılmaz Amca…
7’den 70’e kadar herkesin sevgilisi, her genç gazetecinin örnek aldığı, her öğrencinin bilgi birikiminden yararlandığı Yılmaz Amca’mız (Akkılıç) hayata gözlerini yumdu…
Gundem16.com’da yazılarını bana yollarken, ‘Aman Mesut, yazının orijinalini bozma’ derdi. Çünkü O, okuyucusunun nasıl bir yazı sitilinden hoşlandığını bilir, okuyucularının yazısını rahat sıkılmadan okuması için elinden geleni yapardı…
Köşe yazılarını mutlaka Ariel yazı formatında yazardı…
Bir dönem Avrupa gazetesinde de birlikte çalışmıştık Yılmaz Amca ile…
Tarih 12 Mart 2010’u gösteriyordu. Bir telefon çaldı, telefondaki ses;
‘Mesut yazımı mail attım. Ama bu yazımı mutlaka oku’ dedi…
Yılmaz Amca’nın bana gönderdiği bu son yazısıydı… Belki de kendisi de biliyordu ya da hissetmişti ki, başlığını ‘Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz…’ diye atmıştı…
Yazısında Türkiye gündemini değerlendiren Yılmaz Amca, yazısının sonunu şöyle tanımlamıştı;
Güldürmeyin insanı!
Adam elde testere çıkmış ağacın tepesine, kocaman bir ana dalı kesmeye çalışmakta. O sıra yoldan geçen “Bindiğin dalı kesiyorsun” diye seslenmiş ama dinleyen ki?
O misal…
Türkiye nereye gidiyor?
Yoksa ünlü deyişteki gibi:
Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz...
Toprağın bol olsun Yılmaz Amca…
Sükûnet ve sabırla şampiyonluk sürpriz olmaz
Türkcell Süper Ligi’nin 2009-2010 sezonuna tartışmasız Bursaspor damgasını vurdu. Sezon başında yapılan takviyelerle takımı iyi motive eden Ertuğrul Sağlam, teknik direktörlük yaşamının en parlak dönemini Timsah’la yaşıyor…
Sezon başında iyi futbol oynamayan ama iyi mücadele eden Bursaspor, hedef olarak Avrupa kupalarını belirlemişti.
Haftalar ilerledikçe hedef de büyüdü…
Timsah, ligin ikinci yarısıyla birlikte hem iyi futbol oynamaya, hem de iyi mücadelesini sürdürmeye devam etti. Artık transfer dedikodularına kulaklarını, yaygın medyanın ayak oyunlarına aldırmayan, her maçına final havasında çıkan bir takım görüntüsü çizmeye başladı…
Yönetim Kurulu ve taraftarı da unutmamak lazım…
Bursaspor yönetimi, takıma ve teknik kadroya tam destek verip, hiçbir konuda Ertuğrul Sağlam’a müdahale etmedi. Yeşil Beyazlıların 12. adamı taraftar da, stadı her maçta tıklım tıklım doldurup, küfürsüz, sağduyulu ve taşkınlık yapmama kararı alarak takıma sonuna kadar hep destek, tam destek vermeli başarıyı da beraberinde getirdi…
Köstek olanlar oldu, olmaya devam edecek…
Bursaspor’un başarısını kıskanan, Anadolu’dan şampiyon çıkmasını engellemek isteyenler de şaşkınlıklarını gizleyemiyor…
Bununla da kalmıyorlar tabii ki…
Baktılar Bursaspor şampiyonluğa gidiyor, futbolcuların akıllarını da çelmeye çalışıyorlar…
Bursasporlular ve Bursa halkı olarak yapmamız gereken gayet basit…
Sükûnet ve sabırla kalan maçlarımızı aslanlar gibi kazanıp, devler ligine doğru yol almak…
Bu konuda başta Bursa yerel basınımıza, taraftarlarımıza ve Bursa halkına büyük görev düşüyor. Özellikle tribünde yerini alan taraftarlarımız, küfürsüz, taşkınlık yapmadan ve tahriklere kapılmadan takımı desteklemesi…
Eğer bunu başarabilirsek, Bursaspor 47. Kuruluş yılında Anadolu’dan çıkan ikinci şampiyon takım unvanına kavuşacak, Avrupa’da Timsah’ın neler yapabileceğini herkese göstermiş olacağız…
Bursaspor’un bu saatten sonra şampiyon olması sürpriz olmaz, şampiyon olamaması sürpriz olur…
17 bin 680 kişilik stadının her maçta yüzde 80’ini doldurarak Türkcell Süper Lig’de stadı doldurma yüzdesinde birinci sıraya yerleşen Bursaspor taraftarına da şampiyonluk ve devler ligi yakışır….
Yeter ki sabredelim ve sükûnetimizi koruyalım…
Eğer Bursaspor şampiyonluk ipini göğüslerse (İnşallah), bundan Bursa’da doyan, doğan, yaşayan herkes faydalanacaktır…
İstanbul takımlarını bırakarak yaşadığımız, doğduğumuz kentin takımını tutma vakti geldi de geçiyor…
Şimdi Bursa zamanı, Bursaspor zamanı…
Birlik-beraberlik olduğu sürece başarılamayacak hedef yoktur…
Sabır ve sükûnet içinde Şampiyonluk kupasının Bursa’ya gelmesi temennisiyle…
Sağlıcakla kalın…
Sezon başında iyi futbol oynamayan ama iyi mücadele eden Bursaspor, hedef olarak Avrupa kupalarını belirlemişti.
Haftalar ilerledikçe hedef de büyüdü…
Timsah, ligin ikinci yarısıyla birlikte hem iyi futbol oynamaya, hem de iyi mücadelesini sürdürmeye devam etti. Artık transfer dedikodularına kulaklarını, yaygın medyanın ayak oyunlarına aldırmayan, her maçına final havasında çıkan bir takım görüntüsü çizmeye başladı…
Yönetim Kurulu ve taraftarı da unutmamak lazım…
Bursaspor yönetimi, takıma ve teknik kadroya tam destek verip, hiçbir konuda Ertuğrul Sağlam’a müdahale etmedi. Yeşil Beyazlıların 12. adamı taraftar da, stadı her maçta tıklım tıklım doldurup, küfürsüz, sağduyulu ve taşkınlık yapmama kararı alarak takıma sonuna kadar hep destek, tam destek vermeli başarıyı da beraberinde getirdi…
Köstek olanlar oldu, olmaya devam edecek…
Bursaspor’un başarısını kıskanan, Anadolu’dan şampiyon çıkmasını engellemek isteyenler de şaşkınlıklarını gizleyemiyor…
Bununla da kalmıyorlar tabii ki…
Baktılar Bursaspor şampiyonluğa gidiyor, futbolcuların akıllarını da çelmeye çalışıyorlar…
Bursasporlular ve Bursa halkı olarak yapmamız gereken gayet basit…
Sükûnet ve sabırla kalan maçlarımızı aslanlar gibi kazanıp, devler ligine doğru yol almak…
Bu konuda başta Bursa yerel basınımıza, taraftarlarımıza ve Bursa halkına büyük görev düşüyor. Özellikle tribünde yerini alan taraftarlarımız, küfürsüz, taşkınlık yapmadan ve tahriklere kapılmadan takımı desteklemesi…
Eğer bunu başarabilirsek, Bursaspor 47. Kuruluş yılında Anadolu’dan çıkan ikinci şampiyon takım unvanına kavuşacak, Avrupa’da Timsah’ın neler yapabileceğini herkese göstermiş olacağız…
Bursaspor’un bu saatten sonra şampiyon olması sürpriz olmaz, şampiyon olamaması sürpriz olur…
17 bin 680 kişilik stadının her maçta yüzde 80’ini doldurarak Türkcell Süper Lig’de stadı doldurma yüzdesinde birinci sıraya yerleşen Bursaspor taraftarına da şampiyonluk ve devler ligi yakışır….
Yeter ki sabredelim ve sükûnetimizi koruyalım…
Eğer Bursaspor şampiyonluk ipini göğüslerse (İnşallah), bundan Bursa’da doyan, doğan, yaşayan herkes faydalanacaktır…
İstanbul takımlarını bırakarak yaşadığımız, doğduğumuz kentin takımını tutma vakti geldi de geçiyor…
Şimdi Bursa zamanı, Bursaspor zamanı…
Birlik-beraberlik olduğu sürece başarılamayacak hedef yoktur…
Sabır ve sükûnet içinde Şampiyonluk kupasının Bursa’ya gelmesi temennisiyle…
Sağlıcakla kalın…
Timsah ayağını yere basmalı…
Tarihinin tartışmasız en başarılı dönemini geçiren Bursaspor, şampiyonluğa bu kadar yaklaşmışken, Sivasspor’a yapılan ayak oyunlarına karşı dikkat etmesi gerekiyor…
Bir taraftan Sağlam adımlarla sahada esen Bursaspor, diğer tarafta şampiyonluğa inanan taraftarlar…
Takımlarına öyle destek veriyorlar ki, İstanbul takımları bile ağzı açık seyrediyor…
Tabi sadece seyretmekle kalmıyor…
Sivasspor’a yaptıkları gibi başladılar yine ayak oyunlarına…
İstanbul medyası da bu oyunlara maşa tutuyor. Sanki lig bitmiş Bursaspor şampiyon olmuş havası yaratılmak isteniyor…
Bursasporlu futbolcuların şampiyonluk havasıyla maçları salacağı yönünde planları var…
Ama bir şeyi unutuyorlar…
Bursaspor’un ‘Sağlam’ bir teknik adamı olduğunu…
Burada Ertuğrul Hoca’ya büyük iş düşüyor… Her ne kadar kendisi de bu havanın içine girmiş olsa da, yine de tedbiri elden bırakmıyor, bırakmaması lazım…
Taraftarımız elbette şampiyonluk istiyor, hem takım hem de taraftarımız bunu fazlasıyla hak ediyor…
Ama…
Diğer yandan da bubi tuzaklarına dikkat etmek gerekiyor…
Takımı fazla sıkmadan, şampiyonluk stresine sokmadan desteklenmesinde fayda var…
***
Bursaspor’un önce Denizli ile sahasında, ardından İstanbul Büyükşehir Belediye ile deplasmanda maçı var…
Bakıyorsunuz Denizli maçı Pazartesi günü, İstanbul Büyükşehir Belediye maçı Cuma günü, üstelik deplasmanda…
Ertuğrul Sağlam isyan ediyor Türkiye Futbol Federasyonu’na… Haklı da…
Futbolcular dinlenmeden Belediye maçı hazırlıklarına başlamak zorunda…
İstanbul medyası bununla ilgili tek bir kelime dahi yazmıyor…
Federasyon ne yapmak istiyor? diye soru bitiyor dilimizde…
Son 8 haftada Bursaspor’un üzerine çok gelecekler, birden göklere çıkartmak isteyecekler, transfer dedikoduları başını alıp gidecek, tek amaç futbolcuların ayağını yerden kesmek, aklını futboldan uzaklaştırmak…
Gazetelere bakıyorsunuz, ‘Galatasaray şampiyon olmasın, Bursaspor olsun’, ‘Bu sene Bursaspor’u destekleyelim’, ‘Artık Anadolu’dan şampiyon çıkma zamanı geldi’ gibi bir çok demeç görüyoruz…
Bu filmi daha önce nerde izlemiştik…
Evet hatırladım, şampiyonluğa oynayan bir Sivasspor, peşinde 3 büyükler… son haftalarda başlıyor hakem hataları, spekülasyonlar ve daha neler neler…
Sonuç…
Her zamanki gibi yine üç büyüklerden biri şampiyon…
Dikkat…
Aynı senaryo ve filmi izlettirmek istiyorlar…
Biz bu filmi izledik…
Şimdi yeni bir film çekiliyor…
Senarist: Ertuğrul Sağlam…
Oyuncular: Bursaspor takımı…
Figüranlar: Bursaspor taraftarı…
Bu filmde İstanbul takımları yer almayacak…
Çünkü…
Senaryoda bu kez yerleri yok…
Aynı filmi bir daha izlettirmeyeceğiz…
Son sözüm Bursalılara…
Hani hem Bursaspor’u hem de İstanbul takımlarını tutanlara…
Bu yıl herkes Bursasporlu olsun, yaşadığınız, ekmeğini yediğiniz Bursa için...
BU SENE O SENE…
Sağlıcakla kalın…
Bir taraftan Sağlam adımlarla sahada esen Bursaspor, diğer tarafta şampiyonluğa inanan taraftarlar…
Takımlarına öyle destek veriyorlar ki, İstanbul takımları bile ağzı açık seyrediyor…
Tabi sadece seyretmekle kalmıyor…
Sivasspor’a yaptıkları gibi başladılar yine ayak oyunlarına…
İstanbul medyası da bu oyunlara maşa tutuyor. Sanki lig bitmiş Bursaspor şampiyon olmuş havası yaratılmak isteniyor…
Bursasporlu futbolcuların şampiyonluk havasıyla maçları salacağı yönünde planları var…
Ama bir şeyi unutuyorlar…
Bursaspor’un ‘Sağlam’ bir teknik adamı olduğunu…
Burada Ertuğrul Hoca’ya büyük iş düşüyor… Her ne kadar kendisi de bu havanın içine girmiş olsa da, yine de tedbiri elden bırakmıyor, bırakmaması lazım…
Taraftarımız elbette şampiyonluk istiyor, hem takım hem de taraftarımız bunu fazlasıyla hak ediyor…
Ama…
Diğer yandan da bubi tuzaklarına dikkat etmek gerekiyor…
Takımı fazla sıkmadan, şampiyonluk stresine sokmadan desteklenmesinde fayda var…
***
Bursaspor’un önce Denizli ile sahasında, ardından İstanbul Büyükşehir Belediye ile deplasmanda maçı var…
Bakıyorsunuz Denizli maçı Pazartesi günü, İstanbul Büyükşehir Belediye maçı Cuma günü, üstelik deplasmanda…
Ertuğrul Sağlam isyan ediyor Türkiye Futbol Federasyonu’na… Haklı da…
Futbolcular dinlenmeden Belediye maçı hazırlıklarına başlamak zorunda…
İstanbul medyası bununla ilgili tek bir kelime dahi yazmıyor…
Federasyon ne yapmak istiyor? diye soru bitiyor dilimizde…
Son 8 haftada Bursaspor’un üzerine çok gelecekler, birden göklere çıkartmak isteyecekler, transfer dedikoduları başını alıp gidecek, tek amaç futbolcuların ayağını yerden kesmek, aklını futboldan uzaklaştırmak…
Gazetelere bakıyorsunuz, ‘Galatasaray şampiyon olmasın, Bursaspor olsun’, ‘Bu sene Bursaspor’u destekleyelim’, ‘Artık Anadolu’dan şampiyon çıkma zamanı geldi’ gibi bir çok demeç görüyoruz…
Bu filmi daha önce nerde izlemiştik…
Evet hatırladım, şampiyonluğa oynayan bir Sivasspor, peşinde 3 büyükler… son haftalarda başlıyor hakem hataları, spekülasyonlar ve daha neler neler…
Sonuç…
Her zamanki gibi yine üç büyüklerden biri şampiyon…
Dikkat…
Aynı senaryo ve filmi izlettirmek istiyorlar…
Biz bu filmi izledik…
Şimdi yeni bir film çekiliyor…
Senarist: Ertuğrul Sağlam…
Oyuncular: Bursaspor takımı…
Figüranlar: Bursaspor taraftarı…
Bu filmde İstanbul takımları yer almayacak…
Çünkü…
Senaryoda bu kez yerleri yok…
Aynı filmi bir daha izlettirmeyeceğiz…
Son sözüm Bursalılara…
Hani hem Bursaspor’u hem de İstanbul takımlarını tutanlara…
Bu yıl herkes Bursasporlu olsun, yaşadığınız, ekmeğini yediğiniz Bursa için...
BU SENE O SENE…
Sağlıcakla kalın…
Rota Orhangazi’ye mi döndü?
Bursa’da aylardır ikinci üniversite tartışmaları yaşanırken, Bursaspor’un şampiyonluk yolundaki başarıları ve deprem paniği, ikinci üniversite konusunu gündemden düşürmüştü.
İnegöl ve Gemlik, ikinci üniversite için neredeyse birbirine girerken, milletvekilleri Ankara’da çeşitli kulisler bile yapmaya başlamıştı…
Bütün bunlar olup biterken…
İlk önce Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mete Cengiz, üniversitenin kesinlikle Görükle’ye yapılmaması gerektiğini, buna gerekçe olarak da ormanlık alanların talan edileceğini belirtiyordu…
Vali Şahabettin Harput ise, ikinci üniversitenin adresinin kampus olacağını, çalışmaların bu yönde ilerlediğini bildiriyordu…
Karda yürüyüp iz bırakmayan ve sessizce ikinci üniversiteye talip olan Orhangazi’nin üniversite aşkını da Bursa’nın duayen gazetecilerinden Ahmet Emin Yılmaz’ın sütunlarından takip etmiştik…
Gelelim bugüne…
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, YÖK’ten gelen teklifi açıklıyordu…
“İstanbul'da Medeniyet Üniversitesi, Ankara'da Yıldırım Bayezit Üniversitesi, İzmir'de Turgut Reis Üniversitesi, Bursa'da Orhan Gazi Üniversitesi, Konya'da Konya Üniversitesi, Kayseri ve Erzurum'da da bu illerimizin isimlerini taşıyan yedi tane üniversitenin kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı da imzaya açılmıştır…”
Evet, Bursa’ya yapılacak ikinci devlet üniversitesinin isminin Orhan Gazi olduğunu öğrendik…
Peki neden Osman Gazi ya da Ertuğrul Gazi değil de, Orhan Gazi?
Gelen bilgilere göre, ikinci üniversite ile ilgili Bursa’da tartışmaları takip eden Ankara, gerilimin daha fazla artmaması için en sessiz kalan (Ankara’da yaptığı kulislerle birinci sırada yer alan) Orhangazi ilçesine yapılmasının en uygun olduğu görüşünde birleşerek, üniversitenin isminin de Orhan Gazi olmasına karar verildiği yönünde…
Bursa gündeminin ilk sıralarında Bursaspor ve deprem konuların yer aldığı bugünlerde, ikinci üniversitenin Orhan Gazi’ye yapılması konusunda kararın alınması en uygun zaman olsa gerek.
İkinci Üniversite yani Orhan Gazi Üniversitesi’nin Bursamıza hayırlı olması temennisiyle…
Sağlıcakla kalın…
İnegöl ve Gemlik, ikinci üniversite için neredeyse birbirine girerken, milletvekilleri Ankara’da çeşitli kulisler bile yapmaya başlamıştı…
Bütün bunlar olup biterken…
İlk önce Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mete Cengiz, üniversitenin kesinlikle Görükle’ye yapılmaması gerektiğini, buna gerekçe olarak da ormanlık alanların talan edileceğini belirtiyordu…
Vali Şahabettin Harput ise, ikinci üniversitenin adresinin kampus olacağını, çalışmaların bu yönde ilerlediğini bildiriyordu…
Karda yürüyüp iz bırakmayan ve sessizce ikinci üniversiteye talip olan Orhangazi’nin üniversite aşkını da Bursa’nın duayen gazetecilerinden Ahmet Emin Yılmaz’ın sütunlarından takip etmiştik…
Gelelim bugüne…
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, YÖK’ten gelen teklifi açıklıyordu…
“İstanbul'da Medeniyet Üniversitesi, Ankara'da Yıldırım Bayezit Üniversitesi, İzmir'de Turgut Reis Üniversitesi, Bursa'da Orhan Gazi Üniversitesi, Konya'da Konya Üniversitesi, Kayseri ve Erzurum'da da bu illerimizin isimlerini taşıyan yedi tane üniversitenin kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı da imzaya açılmıştır…”
Evet, Bursa’ya yapılacak ikinci devlet üniversitesinin isminin Orhan Gazi olduğunu öğrendik…
Peki neden Osman Gazi ya da Ertuğrul Gazi değil de, Orhan Gazi?
Gelen bilgilere göre, ikinci üniversite ile ilgili Bursa’da tartışmaları takip eden Ankara, gerilimin daha fazla artmaması için en sessiz kalan (Ankara’da yaptığı kulislerle birinci sırada yer alan) Orhangazi ilçesine yapılmasının en uygun olduğu görüşünde birleşerek, üniversitenin isminin de Orhan Gazi olmasına karar verildiği yönünde…
Bursa gündeminin ilk sıralarında Bursaspor ve deprem konuların yer aldığı bugünlerde, ikinci üniversitenin Orhan Gazi’ye yapılması konusunda kararın alınması en uygun zaman olsa gerek.
İkinci Üniversite yani Orhan Gazi Üniversitesi’nin Bursamıza hayırlı olması temennisiyle…
Sağlıcakla kalın…
Kader mi, ihmal mi?
Bursa’nın en önemli sorunu konusunda her kesimden çeşitli açıklamalar geliyor. Uludağ, turizm, ekonomi, kaçak yapılaşma vs…
Hâlbuki insanları canından eden, nice ailelerin ocaklarını söndüren trafik sorunu hiçbir zaman en önemli sorun olarak ortaya atılmıyor, tartışılmıyor…
Dağ yöresinin sorunlarının en başında da ulaşım geliyor. Hükümet ve yerel yönetimlerin yapımı konusunda hamle yaptığı ancak 2 yılda sadece 2 kilometresinin yapılabildiği (!) Keles yolu yine 1 can aldı, 2’si ağır 6 kişiyi de hastanelerde yoğun bakımlara yolladı.
Kaza yapan iki araçtaki toplam 9 kişi de, okullarda gelecek nesile eğitim verebilmek adına hergün 1 saatlik ölüm yolunu korkarak geçiyordu. Keles'te bir bürokrat ve bir öğretmen, geçtiğimiz aylarda Keles’e gittiğimde bu konudan dert yanıyordu;
“Biz bu yolları hergün sabah akşam çekiyoruz. 2 yıldan buyana sadece 2 kilometre yol yapılabildi. Burada yaşayan, burada çalışan insanlar hiç düşünülmüyor. Hergün bu yolları katederken ‘acaba bugün de çocuklarımıza kavuşabilecek miyiz’ korkusuyla gidip geliyoruz.”
Evet, bahsettiği bu yollar, bir tarafta görünürde yol genişleme çalışması yapılıyor, kalan dar kesimden de çift yönlü araçlar çalışıyor. Yol çalışmasını yapanlar 2 yılda 2 kilometreyi bitirebildilerse, demek ki ayda sadece 2 saat çalışıyorlar.
Peki ölüm yollarında canlarını verenlerin hesabını kim verecek?
27 yaşında hayatının baharında gelecek nesillere ilim öğretmek için yollara düşen genç öğretmenin ne günahı vardı?
Ya da çocuklarına ekmek götürmek için Keles-Bursa veya dağ ilçeleri ile Bursa arasında mekik dokuyan Ahmet, Hasan, Mehmet’lerin canı, hayatı yeterince değerli değil mi? Değerli değilse, değerli olan nedir?
Bu yollara ya başlanmamalıydı, ya da başlandıysa bitirilmeliydi. Bu yollarda meydana gelen ve gelecek olan her kazanın, her ölümlerin sorumluları, umarım vicdanlarına artık kulak verir…
Sağlıcakla kalın…
Hâlbuki insanları canından eden, nice ailelerin ocaklarını söndüren trafik sorunu hiçbir zaman en önemli sorun olarak ortaya atılmıyor, tartışılmıyor…
Dağ yöresinin sorunlarının en başında da ulaşım geliyor. Hükümet ve yerel yönetimlerin yapımı konusunda hamle yaptığı ancak 2 yılda sadece 2 kilometresinin yapılabildiği (!) Keles yolu yine 1 can aldı, 2’si ağır 6 kişiyi de hastanelerde yoğun bakımlara yolladı.
Kaza yapan iki araçtaki toplam 9 kişi de, okullarda gelecek nesile eğitim verebilmek adına hergün 1 saatlik ölüm yolunu korkarak geçiyordu. Keles'te bir bürokrat ve bir öğretmen, geçtiğimiz aylarda Keles’e gittiğimde bu konudan dert yanıyordu;
“Biz bu yolları hergün sabah akşam çekiyoruz. 2 yıldan buyana sadece 2 kilometre yol yapılabildi. Burada yaşayan, burada çalışan insanlar hiç düşünülmüyor. Hergün bu yolları katederken ‘acaba bugün de çocuklarımıza kavuşabilecek miyiz’ korkusuyla gidip geliyoruz.”
Evet, bahsettiği bu yollar, bir tarafta görünürde yol genişleme çalışması yapılıyor, kalan dar kesimden de çift yönlü araçlar çalışıyor. Yol çalışmasını yapanlar 2 yılda 2 kilometreyi bitirebildilerse, demek ki ayda sadece 2 saat çalışıyorlar.
Peki ölüm yollarında canlarını verenlerin hesabını kim verecek?
27 yaşında hayatının baharında gelecek nesillere ilim öğretmek için yollara düşen genç öğretmenin ne günahı vardı?
Ya da çocuklarına ekmek götürmek için Keles-Bursa veya dağ ilçeleri ile Bursa arasında mekik dokuyan Ahmet, Hasan, Mehmet’lerin canı, hayatı yeterince değerli değil mi? Değerli değilse, değerli olan nedir?
Bu yollara ya başlanmamalıydı, ya da başlandıysa bitirilmeliydi. Bu yollarda meydana gelen ve gelecek olan her kazanın, her ölümlerin sorumluları, umarım vicdanlarına artık kulak verir…
Sağlıcakla kalın…
2010 Timsah’ın yılı olacak
Türkcell Süper Ligi’nde fırtına gibi esen Bursaspor, ilk yarıda aldığı 11 galibiyet ve 2 beraberlikle 35 puanla Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ardından üçüncü sırada devreyi kapattı. Dört büyükler diye adlandırılan Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’a ligin ilk yarısında kök söktüren Bursaspor, ligin şahlarıyla ikisi deplasmanda yaptığı 4 maçtan 7 puan çıkararak tarihi bir başarıya imza attı. Galatasaray ve Beşiktaş’ı tabiri caizse sahanın çimlerine gömen Timsah, Trabzon deplasmanında 3 puanı kaçıran taraf oldu.
Fenerbahçe ile oynadığı karşılaşmada da özgüvenini ve mücadelesini ortaya koyan Sağlam’ın talebeleri, ikinci devrede fikstür avantajı ile birlikte yapılan takviyelerle Avrupa hedefine rahatlıkla ulaşacağına inanıyorum. Şampiyon olamaz mı? Olur belki ama, en son Beşiktaş maçında da gördüğümüz gibi, İstanbul fobisi olan hakemlerimiz varken, Anadolu takımlarını şampiyon yapmazlar.
Sivasspor geçen sezon zirveyi darmadağın etti. Son haftalarda baktık ki, hakemler çıkmış sahaya, Anadolu takımlarına geçit yok diyorlar. Ama son haftaya kadar şampiyonluğu kovalayan Sivasspor’u tebrik ederken, Bursaspor’un Ertuğrul Sağlam ve talebeleriyle Sivas’ın çok çok üstünde performans sergileyerek ligin rengini değiştireceğine inanıyorum. Yeter ki, bu takıma güvenelim, sahip çıkalım, köstek yerine destek olalım. Birlik ve beraberlik olduğu sürece Bursaspor’un hakemlere rağmen şampiyonluk kupasını kaldırarak Anadolu takımlarının önünü açabilir.
Ziraat Türkiye Kupası’na gelince, geçen yıl çeyrek finalde Fenerbahçe’ye elenerek bana göre erken veda ettiğimiz kupada, 2010’da her şey daha farklı. Kupadaki gruplara baktığımızda, en kolay gruba düştüğümüzü söyleyebiliriz. Ancak, hiçbir takımı küçümsemememiz gerekiyor. Fenerbahçe’nin Pendik faciasını hatırlarsak, her maça final havasında çıkarsak hedefe ulaşırız. Oturmuş ve kendisine güvenen bu takımın kupada mutlaka final oynayacağına inanıyorum.
DESTEKSİZ BU İŞ OLMAZ
Her iki kulvarda hedef büyüten bir takımın başarısı için sadece futbolcu, teknik heyet ve yönetimin mücadelesi yetmiyor. Bursaspor başarı elde edecekse, bu başarıdan tüm Bursa karlı çıkacaktır.
Bir yandan başarının tohumlarını alacaksınız, diğer taraftan elinizi taşın altına koymayacaksınız. Böyle bir mantıksızlık hiçbir Anadolu kulübünde yok.
Bursa’daki tüm kamu, kurum kuruşlar ile Bursa ekonomisinin bel kemiği olan işadamlarının maddi desteği şart. Hatta Devlet Bakanı sayın Faruk Çelik’in geçen sene Vali ve bürokratlarla birlikte yaptığı gibi, gerekirse yine kapı kapı dolaşılmalı. Eğer Bursaspor ve Bursa’nın kazanması isteniyorsa…
Transfer penceresinde devre arasında oldukça bir hareketlilik yaşanacağı göze çarpıyor. Ertuğrul Hoca’nın her ne kadar 3 kaliteli oyuncunun takıma takviyesinin şart olduğunu açıklasa da, bu rakamın 6’ya çıkacağını düşünüyorum. Öncelikle sezonun hayal kırıklığı olarak görülen Tadeu’nun gönderilmesi kesinleşti. Shin ile yollarını ayıran Bursaspor, bu iki yabancı oyuncunun yerine Ankaragücü’nün Arjantinli santraforu Leonardo Andres Iglesias ve Cumhuriyeti'nin Slovan Liberec takımında forma giyen 27 yaşındaki forvet oyuncu Jan Blazek ile ön protokol imzaladı. 1.5 yıllık bir anlaşma yapılan Arjantinli Iglesias, Batalla ile iyi anlaşarak fileleri sarsarak, rakip savunma oyuncuların korkulu rüyası olacaktır. Beşiktaş’tan transfer edilen Zapotocny'nin tavsiyesiyle takıma kazandırılan Çek’li forvet oyuncusu Jan Blazek’in de izlediğim 1-2 maçının özetlerinde mücadeleci yönünü çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bununla birlikte Bucaspor’dan orta saha oyuncuları Bekir Yılmaz ve Sercan Kaya’nın da transferine kesin gözüyle bakılıyor. Bu transferlerin yanı sıra Bursaspor’un forvet ile orta saha arasında bağlantı kuracak, Batalla’ya yardımcı Emre Bölezoğlu gibi hırslı, rakip orta sahayı presle boğacak bir oyuncuya ihtiyacı var. Ertuğrul Sağlam’ın kafasındaki üçüncü transfer, sol beke alınabilecek yerli, olmazsa yabancı oyuncu.
2010 yılının Bursa’mıza ve Bursaspor’umuza hayırlar getirmesini temennisiyle, tüm Bursalıların yeni yılını kutlar, sağlık, mutluluk, bol kazançlı, huzurlu ve hayallerinin gerçekleşeceği bir yıl diliyorum.
Sağlıcakla kalın…
Fenerbahçe ile oynadığı karşılaşmada da özgüvenini ve mücadelesini ortaya koyan Sağlam’ın talebeleri, ikinci devrede fikstür avantajı ile birlikte yapılan takviyelerle Avrupa hedefine rahatlıkla ulaşacağına inanıyorum. Şampiyon olamaz mı? Olur belki ama, en son Beşiktaş maçında da gördüğümüz gibi, İstanbul fobisi olan hakemlerimiz varken, Anadolu takımlarını şampiyon yapmazlar.
Sivasspor geçen sezon zirveyi darmadağın etti. Son haftalarda baktık ki, hakemler çıkmış sahaya, Anadolu takımlarına geçit yok diyorlar. Ama son haftaya kadar şampiyonluğu kovalayan Sivasspor’u tebrik ederken, Bursaspor’un Ertuğrul Sağlam ve talebeleriyle Sivas’ın çok çok üstünde performans sergileyerek ligin rengini değiştireceğine inanıyorum. Yeter ki, bu takıma güvenelim, sahip çıkalım, köstek yerine destek olalım. Birlik ve beraberlik olduğu sürece Bursaspor’un hakemlere rağmen şampiyonluk kupasını kaldırarak Anadolu takımlarının önünü açabilir.
Ziraat Türkiye Kupası’na gelince, geçen yıl çeyrek finalde Fenerbahçe’ye elenerek bana göre erken veda ettiğimiz kupada, 2010’da her şey daha farklı. Kupadaki gruplara baktığımızda, en kolay gruba düştüğümüzü söyleyebiliriz. Ancak, hiçbir takımı küçümsemememiz gerekiyor. Fenerbahçe’nin Pendik faciasını hatırlarsak, her maça final havasında çıkarsak hedefe ulaşırız. Oturmuş ve kendisine güvenen bu takımın kupada mutlaka final oynayacağına inanıyorum.
DESTEKSİZ BU İŞ OLMAZ
Her iki kulvarda hedef büyüten bir takımın başarısı için sadece futbolcu, teknik heyet ve yönetimin mücadelesi yetmiyor. Bursaspor başarı elde edecekse, bu başarıdan tüm Bursa karlı çıkacaktır.
Bir yandan başarının tohumlarını alacaksınız, diğer taraftan elinizi taşın altına koymayacaksınız. Böyle bir mantıksızlık hiçbir Anadolu kulübünde yok.
Bursa’daki tüm kamu, kurum kuruşlar ile Bursa ekonomisinin bel kemiği olan işadamlarının maddi desteği şart. Hatta Devlet Bakanı sayın Faruk Çelik’in geçen sene Vali ve bürokratlarla birlikte yaptığı gibi, gerekirse yine kapı kapı dolaşılmalı. Eğer Bursaspor ve Bursa’nın kazanması isteniyorsa…
Transfer penceresinde devre arasında oldukça bir hareketlilik yaşanacağı göze çarpıyor. Ertuğrul Hoca’nın her ne kadar 3 kaliteli oyuncunun takıma takviyesinin şart olduğunu açıklasa da, bu rakamın 6’ya çıkacağını düşünüyorum. Öncelikle sezonun hayal kırıklığı olarak görülen Tadeu’nun gönderilmesi kesinleşti. Shin ile yollarını ayıran Bursaspor, bu iki yabancı oyuncunun yerine Ankaragücü’nün Arjantinli santraforu Leonardo Andres Iglesias ve Cumhuriyeti'nin Slovan Liberec takımında forma giyen 27 yaşındaki forvet oyuncu Jan Blazek ile ön protokol imzaladı. 1.5 yıllık bir anlaşma yapılan Arjantinli Iglesias, Batalla ile iyi anlaşarak fileleri sarsarak, rakip savunma oyuncuların korkulu rüyası olacaktır. Beşiktaş’tan transfer edilen Zapotocny'nin tavsiyesiyle takıma kazandırılan Çek’li forvet oyuncusu Jan Blazek’in de izlediğim 1-2 maçının özetlerinde mücadeleci yönünü çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bununla birlikte Bucaspor’dan orta saha oyuncuları Bekir Yılmaz ve Sercan Kaya’nın da transferine kesin gözüyle bakılıyor. Bu transferlerin yanı sıra Bursaspor’un forvet ile orta saha arasında bağlantı kuracak, Batalla’ya yardımcı Emre Bölezoğlu gibi hırslı, rakip orta sahayı presle boğacak bir oyuncuya ihtiyacı var. Ertuğrul Sağlam’ın kafasındaki üçüncü transfer, sol beke alınabilecek yerli, olmazsa yabancı oyuncu.
2010 yılının Bursa’mıza ve Bursaspor’umuza hayırlar getirmesini temennisiyle, tüm Bursalıların yeni yılını kutlar, sağlık, mutluluk, bol kazançlı, huzurlu ve hayallerinin gerçekleşeceği bir yıl diliyorum.
Sağlıcakla kalın…
Suç kimde?
Bursalılar, 4 ay önce yaşanan dehşete bir kez daha tanık oluyordu. Hatırlarsanız 4 ay önce Emek’te 2 yaşındaki Aleyna Şenol, başıboş köpekler tarafından parçalanmış ve ölümüne neden olmuştu.
Oldu bitti, unutuldu her zamanki gibi…
Ne konunun üzerine gidildi, ne de gerekli önlemler alındı.
4 ay sonra yine Emek’te yine bir başıboş köpek vakası…
Bu kez şanslıydı 2.5 yaşındaki İlkercan. Yardımına koşan vatandaşlar, köpeğin elinde zar zor kurtardı…
Vatandaşların cevap aradığı sorular vardı yetkililerden.
Belediye yetkilileri, başıboş köpeklerle ilgili ne tür bir önlem alıyor? Önlemler yetersiz mi kalıyor?
Minik Aleyna’nın hesabını kim verecek? Ya İlkercan da kurtulamasaydı?
Evet… Sorular soruları getiriyor ama, sonuca baktığımızda görülüyor ki herhangi bir tedbir alınmamış ki; bir dehşet daha yaşandı Osmangazi’de…
Başı boş köpeklerin yoğun olduğu semtlerin başında Muradiye geliyor. Belediye yetkilileri, hiç mi ihbar almıyor başıboş köpeklerle ilgili…
Daha geçen gün şahit oldum. Muradiye’de insanların kalabalık olduğu Beşikçiler Caddesi’nde başıboş iki köpek, çöp bidonunun etrafından ağzında salyalarla dolanıyordu. Bir kadın da, bebeğiyle kaldırımdan yürüyordu. Köpekler bir anda saldırmaya başladı. Kadın ne yapacağını şaşırdığı anda, oradaki bir esnaf, elindeki sopa ile köpekleri kovaladı. Yetkililerin ‘sokaktaki köpekler denetimli, kulaklarında küpe bile var’ dediklerini duyar gibiyim. Ama o iki köpeğin kulağında ne küpe, ne de yüzük vardı!
Bu gidişin sonu ne olacak? Vatandaş sokakta rahat yürüyemeyecek mi? Bir kadın bebeğiyle, çocuğuyla sokağa çıkamayacak mı? O zaman belediyeler ne iş yapıyor diye sormak geliyor içimden…
Bu durumun en sık yaşandığı ilçe sadece Osmangazi değil, Yıldırım ilçesi de var. Yetkilileri bu konuda göreve çağırıyoruz. Gelin vatandaşın bu sıkıntısına kulak verin, gelin başka Aleynalar ölmesin, gelin başka İlkercanlar yaralanmasın. Gelin görevinizi yapın vicdanınız rahat olsun…
***
Bir başka konu ise, yine köpeklerle ilgili. Ama bu başıboş değil, başında insan olan köpekler…
Doberman, Pitbull köpekleriyle sokakta, ana caddelerde, alışveriş merkezlerinde, pazarlarda dolaşan insanlarımız!
O köpekleri yanlarında dolaştırınca kral kesilen insanlarımız…
Sokakta hata yapınca kendisini uyaran vatandaşa, yanında taşıdığı köpeğini saldırtan insanlarımız…
Polise saldıran köpekler…
Geçenlerde polis telsizinden geçiyor, konuşma aynen şöyle;
-Merkez bilinen yerdeyiz ancak burada bir sorun var
-Nedir bu sorun?
-Merkez, burada vahşi köpekler var, olay mahalline ulaşamıyoruz…
-Anlaşıldı kovalayın köpekleri...
-Anlaşıldı merkez kovalıyoruz, kaçmıyorlar kuduz olabilirler...
-Anlaşıldı mobilden görüşelim…
Bursa’da köpeklerle ilgili bir anket yapılsa, inanıyorum ki, Bursalıların yüzde 98’i sokakta insanların köpekleri gezdirilmesinin yasaklanmasını ister…
Alışveriş merkezine, pazara gidiyorsunuz. Yanınızda kocaman bir köpek, yanında sahibi o kadar rahat ki, ‘ısırmaz ısırmaz’ der gibi dolaştırıyor vurdumduymazlıkla…
Atalarımızın meşhur bir sözü var; “Köpeğe ve yılana güven olmaz…”
Umarım bu konularda ciddi adımlar atılır, yetkililerimiz görevlerinin bilinciyle ilgili konularda gerekli adımı atarlar. Kamuoyunun bu konuları unutmadığını ve unutmayacağını hatırlatıyoruz…
Sevgiyle kalın…
Oldu bitti, unutuldu her zamanki gibi…
Ne konunun üzerine gidildi, ne de gerekli önlemler alındı.
4 ay sonra yine Emek’te yine bir başıboş köpek vakası…
Bu kez şanslıydı 2.5 yaşındaki İlkercan. Yardımına koşan vatandaşlar, köpeğin elinde zar zor kurtardı…
Vatandaşların cevap aradığı sorular vardı yetkililerden.
Belediye yetkilileri, başıboş köpeklerle ilgili ne tür bir önlem alıyor? Önlemler yetersiz mi kalıyor?
Minik Aleyna’nın hesabını kim verecek? Ya İlkercan da kurtulamasaydı?
Evet… Sorular soruları getiriyor ama, sonuca baktığımızda görülüyor ki herhangi bir tedbir alınmamış ki; bir dehşet daha yaşandı Osmangazi’de…
Başı boş köpeklerin yoğun olduğu semtlerin başında Muradiye geliyor. Belediye yetkilileri, hiç mi ihbar almıyor başıboş köpeklerle ilgili…
Daha geçen gün şahit oldum. Muradiye’de insanların kalabalık olduğu Beşikçiler Caddesi’nde başıboş iki köpek, çöp bidonunun etrafından ağzında salyalarla dolanıyordu. Bir kadın da, bebeğiyle kaldırımdan yürüyordu. Köpekler bir anda saldırmaya başladı. Kadın ne yapacağını şaşırdığı anda, oradaki bir esnaf, elindeki sopa ile köpekleri kovaladı. Yetkililerin ‘sokaktaki köpekler denetimli, kulaklarında küpe bile var’ dediklerini duyar gibiyim. Ama o iki köpeğin kulağında ne küpe, ne de yüzük vardı!
Bu gidişin sonu ne olacak? Vatandaş sokakta rahat yürüyemeyecek mi? Bir kadın bebeğiyle, çocuğuyla sokağa çıkamayacak mı? O zaman belediyeler ne iş yapıyor diye sormak geliyor içimden…
Bu durumun en sık yaşandığı ilçe sadece Osmangazi değil, Yıldırım ilçesi de var. Yetkilileri bu konuda göreve çağırıyoruz. Gelin vatandaşın bu sıkıntısına kulak verin, gelin başka Aleynalar ölmesin, gelin başka İlkercanlar yaralanmasın. Gelin görevinizi yapın vicdanınız rahat olsun…
***
Bir başka konu ise, yine köpeklerle ilgili. Ama bu başıboş değil, başında insan olan köpekler…
Doberman, Pitbull köpekleriyle sokakta, ana caddelerde, alışveriş merkezlerinde, pazarlarda dolaşan insanlarımız!
O köpekleri yanlarında dolaştırınca kral kesilen insanlarımız…
Sokakta hata yapınca kendisini uyaran vatandaşa, yanında taşıdığı köpeğini saldırtan insanlarımız…
Polise saldıran köpekler…
Geçenlerde polis telsizinden geçiyor, konuşma aynen şöyle;
-Merkez bilinen yerdeyiz ancak burada bir sorun var
-Nedir bu sorun?
-Merkez, burada vahşi köpekler var, olay mahalline ulaşamıyoruz…
-Anlaşıldı kovalayın köpekleri...
-Anlaşıldı merkez kovalıyoruz, kaçmıyorlar kuduz olabilirler...
-Anlaşıldı mobilden görüşelim…
Bursa’da köpeklerle ilgili bir anket yapılsa, inanıyorum ki, Bursalıların yüzde 98’i sokakta insanların köpekleri gezdirilmesinin yasaklanmasını ister…
Alışveriş merkezine, pazara gidiyorsunuz. Yanınızda kocaman bir köpek, yanında sahibi o kadar rahat ki, ‘ısırmaz ısırmaz’ der gibi dolaştırıyor vurdumduymazlıkla…
Atalarımızın meşhur bir sözü var; “Köpeğe ve yılana güven olmaz…”
Umarım bu konularda ciddi adımlar atılır, yetkililerimiz görevlerinin bilinciyle ilgili konularda gerekli adımı atarlar. Kamuoyunun bu konuları unutmadığını ve unutmayacağını hatırlatıyoruz…
Sevgiyle kalın…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)